makale ·c kadar ısındığını hesaplamakta ve bu yükselmenin zaman sürecine bağlı olarak en yüksek hızını son 20 yıl içinde gösterdiğini belirtmektedirler. Olayın bu şekilde gelişmesinin süregelmesi sonucunda, 2000'Ii yılların başlarında dünya ortalama sıcaklığının 1 ·c daha artması halinde kutuplardaki buzulların bir kısmının eriyerek deniz seviyesinin 1-2 metre yükselmesi, bugün tarım yapılan bölgelerin kuraklaşması, birçok yerleşim birimlerinin sular altında kalması gibi insanlık için çok önemli sorunlar dizini ile karşı karşıya kalınacaktır. Fosil yakıtlarının tümünün bileşiminde az veya çok miktarda kükürt vardır, yanma esnasında bu kükürt de yanarak kükürtdioksit halinde atmosfere geçmektedir. İnsanlarda solunum enfeksiyonlarına ve kalp rahatsızlıklarına neden olan bu gaz atmosferdeki rutubet ile sülfüröz ve sülfürik asit oluşturarak yağmur ile birlikte yeryüzüne inmektedir. Almanya'n ın Erzebirge ve Harz gibi dağlık bölgelerindeki ormanların yok olması ve İsveç göllerinin PH değerinin sürekli düşmesi bu asit yağmurlarının neden olduğu olaylardır. İsveç'teki göllerin bulunduğu bölgenin kalsiyum karbonat gibi alkali maddelerden yoksun olması ve sadece granitten oluşması, sularının bu asit eklentisine karşı duyarlı olmasına neden olmakta ve zamanla PH değerinde düzelme görülmemektedir. Son 30 yılda İsveç göllerinde Ph değeri 5.4'ten 4.2'ye düşmüştür. İsveç'de görülen bu sülfür atıkları İngiltere ve Orta Avrupa'dan rüzgar ile taşınmaktadır. Katı, sıvı ve gaz yakıtların yanması sonucu yukarıda belirtilmiş olan ve yayınma miktarları çok yüksek olan kirleticilerin yanı sıra, yakacağın türüne ve yanma prosesine bağlı olarak çeşitli miktarlarda değişen, azot oksitler, karbon monoksit, hidrokarbonlar, klor, halojenli bileşikler, polisiklik organik maddeler ile partikül halinde katı maddeler atmosfere yayılmaktadır. Bunların her biri insan sağlığına ve doğal hayata çeşitli olumsuz etkilerde bulunmakta ve ekolojik dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Ülkemizde hava kirliliği üzerine yapılan bilimsel çalışmaların büyük bir çoğunluğu termik santrallar ile endüstriyel tesislerin bacalarından ve taşıtların egzostlarından çıkan gazlar üzerinedir; doğal olarak bunların önemini kimse yadsıyamaz ancak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın 1993 verilerine göre enerji tüketiminin sektöre! dağılımı şu şekildedir. Konutlar %36 Endüstri %34 Ulaştırma % 21.4 Tarım %5 Diğer %3.6 Yine aynı kuruluşun verilerinden, ülkemizde tüketilen yakıtın % 32'sinin ısıtma amacı ile tüketildiği görülmektedir. Bu şaşırtıcı tablonun yanı sıra, ısıtma için tüketilen yakıtın endüstri ve ulaştırmada olduğu gibi tüm sene boyunca değil de sadece kış aylarında tüketilmesi Aralık, Ocak ve Şubat aylarında enerji tüketiminde, ısıtma amaçlı tüketimin % 65'e erişen bir paya sahip olacağını göstermektedir. Endüstriyel tesislere sahip olmayan ve trafiğin de yoğun olmadığı Tokat, Kastamonu, Erzurum, Sivas, Elazığ, Diyarbakır, Düzce gibi kentlerimizde görülen hava kirliliği tamamen ısıtma amaçlı yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır. İlişikte sunulan diyagramlar çeşitli kentlerimizde hava kirliliğinin kış aylarında ne denli arttığını ve tehlike sınırlarını ne denli aştığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Nüfusumuzun yılda % 2.5 artmasının yanı sıra, endüstrileşme, işsizlik ve asayiş sorunlarının teşvik ettiği iç göçler sonucu belirli bölgelerde yoğunlaşması, konut gereksinimini arttırmaktadır. Halen 2.000.000'dan fazla konut açığı bulunan ülkemizde, bu durum her seviyede ve her türde standart dışı yapılaşmayı teşvik etmekte ve maalesef yerel yöneticilerin gözleri önünde özellikle İstanbul'da havayı temizleme görevini doğada üstlenmi9 olan ormanlar tahrip edilip yerini gecekondu apartmanlara terk etmekte ve talana da Sultanbeyli ve Küçük Armutlu'da olduğu gibi yetkililer hiçbir tepkide bulunmamaktadır; bu olay artık fakirin, güçsüzün barınma sorunu olmaktan çıkmış, belirli bir kesimin köşeyi dönme aracı haline gelmiştir. Yapılarımızda ısı yalıtımına gereken önemin verilmeyişi, ısınma için sarfedilen yakıt miktarını arttırmaktadır; ayrıca kaliteli yakacakların pahalılığı ekonomik gücü zayıf olan halkımızın ucuz fakat çevreyi daha fazla kirleten linyitlere doğru yönelmesine neden olmaktadır. Ülkemizdeki linyitlerin tümüne yakın bir kısmının ısıl değerleri düşük, kül, nem, kükürt ve azot içerikleri oldukça yüksektir. lsı değerlerinin düşüklüğü birim enerji üretimi için daha fazla yakılmalarını gerektirmekte ve bu da çevreye daha fazla kirletici yayılmasına neden olmaktadır. Kalorifer kazanı veya soba gibi kısa alev yollu ve kısa bacalı yakıcılarda tam ve verimli olarak yakılamayan linyit, kirletici gazların yanı sıra kirletici partiküllerinin de atmosfere yayılmasına neden olmaktadır. Linyitlerdeki nem oranının yüksekliği, yakma sonucu elde edilen enerjinin önemli 37
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=